4 Şubat 2025

Erzurum Bülten: Doğudan Güncel Haberler

Ekonomiden spora, teknolojiden magazin dünyasına; Erzurum Bülten ile doğudan en güncel haberleri keşfedin!

Ege’de deprem fırtınası: ‘Türkiye için acil duruma ihtiyaç yok’

Ege Denizi’nde 28 Ocak’tan bu yana 570'ten fazla deprem oldu. Uzmanlar, Türkiye’de acil durum ilan edilmesini gerektiren bir durum olmadığını, bölgenin deprem açısından rahatladığı söyledi.

Yunanistan’da son 48 saatte yüzlerce fazla sismik sarsıntının kaydedilmesinin ardından yetkililer acil durum önlemlerini hayata geçirdi. Santorini Adası’na özel kuvvetler, kurtarma ekipleri, çadırlar ve insansız hava araçları (İHA) gönderilirken, bölgede okullar tedbir amaçlı kapatıldı, ada halkı kıyı şeridinden uzak durmaları konusunda uyarıldı.

Komşu, ihtiyati tedbirler alırken, bu depremler neyin habercisi? Türkiye etkilenir mi? Uzmanlar Ege Denizi’nde yaşananları değerlendirdi.

‘YENİ PATLAMALAR İÇİN RİSK TAŞIYOR’

Kandilli Rasathanesi Müdürü Prof. Dr. Nurcan Meral Özel yaşanan deprem fırtınasının nedenlerini şu şekilde özetledi:

“Ege Denizi’nin güneyinde yer alan Hellenik Yayı, Afrika plakasının Avrasya plakasının altına dalması nedeniyle oluşan aktif bir dalma-batma zonudur. Bu tektonik süreç, Ege Volkanik Arkı’nı oluşturmuş ve özellikle Santorini ve Kolumbo gibi volkanların oluşmasına yol açmıştır.

Santorini, tarih boyunca birçok büyük patlamaya sahne olmuş ve bazıları büyük tsunami olaylarını da tetiklemiştir. 1707-1711, 1866-1870 ve 2011-2012 yıllarında kaydedilen volkanik aktivite dönemleri, bölgenin sürekli bir jeodinamik hareketlilik içinde olduğunu göstermektedir. Kolumbo volkanı, Santorini’nin yaklaşık 7 km kuzeydoğusunda yer alan ve 1650 yılında büyük bir patlama gerçekleştiren aktif bir denizaltı volkanıdır. Son yüzyıldaki aktivitesi, bölgedeki sismik hareketlerle doğrudan ilişkilidir. Volkano-tektonik mikrodepremlerin (M < 3) yoğun olarak Kolumbo ve Santorini’nin doğusunda oluştuğu gözlemlenmiştir.

Magma odalarının hareketliliği ve hidrotermal aktivitenin sismik olayları tetikleyebileceği belirtilmiştir. Kolumbo’daki gaz çıkışları ve deniz tabanı deformasyonları, büyük bir jeotermal sistemin varlığını gösteriyor. 1956 Amorgos Depremi (M7.7), bölgedeki en büyük depremlerden biri olup tsunami oluşturmuştur. Santorini-Amorgos fay sisteminin, aktif magmatik süreçlerle ilişkili olduğu belirlenmiştir.

Santorini ve çevresindeki Hellenik Dalma-Batma Zonu, yoğun volkanik aktivite, deprem riski ve tektonik gerilmeler ile karakterize edilen karmaşık bir jeolojik bölgedir. Bölgede gözlemlenen sismik hareketlilik ve magma dinamikleri, geçmişte yaşanan büyük patlamalar ve depremlerle doğrudan ilişkilidir. Santorini-Amorgos fay hattı, büyük yıkıcı depremlere neden olabilecek potansiyele sahiptir. Kolumbo Denizaltı Volkanı ve Santorini’deki magma sistemleri, aktif hidrotermal süreçlerle desteklenmektedir ve yeni patlamalar için risk taşımaktadır. Devam etmekte olan sismik aktivite kuzeydoğu-güneybatı uzanımlı normal faylarla uyumlu görünmektedir.”

Prof. Dr. Nurcan Meral Özel

‘VOLKANİK ÖZELLİKLERİN DE ETKİLİ OLDUĞU DEĞERLENDİRİLEBİLİR’

Prof. Dr. Özel, devam etmekte olan sismik aktivitenin kuzeydoğu-güneybatı uzanımlı normal faylarla uyumlu olduğunu, dolayısıyla tektonik faktörlerin etkili olduğu değerlendirmesinin yapılabileceğini söyledi ve ekledi:

‘’Aktivitenin deprem fırtınası şeklinde seyretmesinde bölgenin volkanik özelliklerinin de etkili olduğu değerlendirilebilir. Öte yandan aktivitenin doğrudan bir volkan hareketliliğini gösterip göstermediğini eldeki verilerle kesin bir kanaat oluşturmak mümkün değildir. Gelecekte, hem sismik hem de volkanik olayların gerçekleşme olasılığı yüksek olduğundan, bu bölge çok disiplinli bir izleme sistemi ile sürekli gözlemlenmelidir. Deprem ve volkanik tehlikelerin önceden tahmin edilebilmesi için daha fazla jeofizik, jeokimyasal ve jeodezik araştırmalara ihtiyaç vardır.’’

‘TÜRKİYE İÇİN ŞU ANDA ACİL DURUMA İHTİYAÇ YOK’

Şu anda Türkiye’de acil durum ilan etmeyi gerektirecek bir durum görülmediğini belirten Prof. Dr. Özel, gelişmelerin ve aktivitenin seyrine göre değerlendirmeye devam etmekte fayda olduğunu ifade etti.

Ege’deki deprem fırtınasının beklenen Marmara Depremi üzerindeki etkisini de değerlendiren Prof. Dr. Özel, ‘’Bu faktörler doğrudan Marmara Bölgesi’ni etkileyecek faktörler değildir. Türkiye’de güney batıya etkilerini değerlendirmek ise aktivitenin nasıl devam edeceğine bağlıdır. Mevcut aktivitenin Pliny-Strabo tektonik zonu üzerinde olduğu değerlendirilebilir. Bu tektonik hat Girit’in kuzeyi ve Türkiye’nin Güneybatısı arasında yer almaktadır’’ dedi.

‘DEPREMLER ENERJİ BOŞALMASINA NEDEN OLDU, BÖLGE DEPREM TEHLİKESİ AÇISINDAN RAHATLADI’

Ege Denizi’nde yaşanan depremleri değerlendiren Jeoloji Yüksek Mühendisi Prof. Dr. Erçin Kasapoğlu ise şu değerlendirmeleri yaptı:

‘’Türkiye’deki depremleri tetikleyen ana mekanizmalar, Türkiye’nin üzerinde yer aldığı Anadolu plakasının güneydoğusundaki Arap Plakası’nın ve güneyinde yer alan Afrika Plakası’nın kuzeye doğru hareketleridir. Her iki plakanın da bu hareketleri sürekli olmayıp, zaman zaman durağan zaman zaman aktif olan bir harekettir. Başta 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depremleri olmak üzere, 4 Mayıs 2024te Kuzey Anadolu Fayı’nın, Marmara içindeki güney kolu üzerinde oluşan 4.9 büyüklüğündeki Yenice-Gönenleri ve en son 1-3 Şubat 2025 tarihlerinde Ege Denizi’nde oluşan depremler, bu her iki plakanın da günümüzde hareket halinde olduğuna işaret etmektedir.

Ege Bölgesi, kuzeyden güneye bir birine paralel düşey atımlı birçok normal fayın oluşturduğu bir “Graben” sistemidir. Bu sistemin altına falan Arap plakası, Ege plakasının altındaki magmayı yükselterek, graben sistemi içindeki fayları harekete geçirip iriş, ufaklı, küçük büyük birçok depreme neden olmaktadır.’’

Ege Bölgesi aynı zamanda volkanik bir bölge olduğunu belirten Prof. Dr. Kasapoğlu, ‘’ Zaman zaman küçük bazı volkanik hareketler de bu bölgede depremlere neden olabilmektedir. Ancak bu bölgenin farklı sismo-tektonik yapısı nedeniyle Ege, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizdeki kadar büyük depremler beklemiyoruz. Bu bölgede oluşabilecek depremler, genellikle, 6-6,5 büyüklüğündeki depremlerdir’’ dedi.

‘’DEPREM FIRTINASI DEĞİL DEPREM KÜMELENMESİ’’

“Deprem Fırtınası” kavramının aynı bir fay üzerinde, aylar ve yıllarla ifade edilebilecek daha geniş bir zaman aralığında birbirini izleyen depremler için geçerli olduğunu belirten Kasapoğlu, ‘’Ege Denizi’nde 1-3 Şubat tarihlerinde, birer gün ara ile oluşan, en küçüğü 1,5 en büyüğü 4.8 olan 100’ü aşkın depremler ‘Deprem Fırtınası’ değil ‘Deprem kümelenmesi’ dir. Ayrıca bu depremler bölgede önemli bir enerji boşalmasına neden olarak, bölgeyi deprem tehlikesi açısından oldukça rahatlatmıştır.” diye konuştu.

‘BAZEN AYLARCA DA DEVAM EDEBİLİR’

Kocaeli Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Sismolog-Deprem Uzmanı Prof. Dr. Şerif Barış, ‘’Deprem fırtınası 3 farklı sebeple meydana gelen dar bir bölgede kısa süre içerisinde fazla sayıda deprem olması demektir. Birçok fırtına belirli bir süre olduktan sonra çok büyük depremler olmadan sona ermektedir. Bu deprem etkinliği bazen birkaç saat bazen birkaç gün bazen de aylarca sürebilir. Kaydedilen tüm depremler Yunanistan deprem ağları tarafından çok daha fazladır. Bu tür etkinlikler zaman zaman ülkemizde de meydana gelir. Deprem fırtınalarının sebebi tektonik kökenli, magma sokulumu veya yer kabuğundaki yeraltı suları etkileşim, sonucu olabilir’’ değerlendirmesinde bulundu.

Bir deprem fırtınasının volkanik aktivite nedeniyle oluştuğunu söylemek için deprem istasyonlarında kaydedilen sismik izleri, dalga analizleri ve benzeri ölçümlerin yapılması gerektiğini belirten Prof. Dr. Barış, şöyle devam etti:

‘’Fırtına sebebi 3 farklı şekilde olduğu için analizler yapılmadan bu tür açıklamaların bilimsel bir temele dayandığını düşünmüyorum. Herhangi bir sismolojik veri setini elde edip çeşitli sinyal işleme teknikleri kullanmadan ve verilerle ileri analizler yapılmadan bu tür açıklamaların kişisel görüş ve öneri olduğunu belirtmek isterim. Öte yandan volkanik bölgelerde magma sokulumunu en iyi belirleyecek araştırma deprem tomografisi olup, magmanın yerkabuğunun ne kadar derinliğinde ve hangi konumda olduğunu belirleyebilecek denizlerde uygulanabilecek en uygun bilimsel yöntemdir. Bu çalışmalar yapılmadan veya yapılmış bu bölge için sonuçlara bakmadan meydana gelen depremlerin volkanik etkinlikle alakası sadece kişisel spekülasyon olarak değerlendirilmelidir. Nitekim bugün Yunan meslektaşlarımızın birçok depremin tektonik kökenli olduğuna dair açıklamalarını okudum.”

Prof. Dr. Şerif Barış

‘TSUNAMİLERE KARŞI ÖNLEMLER ALINMALI’

Prof. Dr. Barış, Santori adası kuzeyinde meydana gelen bir deprem fırtınası çok büyük bir deprem üretse bile Muğla il merkezine 180, İzmir il merkezine 250 km uzaklıkta meydana gelebilecek depremin çok ağır ve yapısal hasar oluşturmasının beklenmeyeceğini ifade etti ve uyardı:

‘’Ancak, böyle bir deprem sonrası olası tsunamilere karşı önlemler alınması gereklidir. Ülkemizde denizi kıyısı olan tüm il ve ilçeler tsunami farkındalığını artırmalı, ilgili eğitim ve tatbikatları yapacak duruma gelmeli ve tsunami kaçış güzergahları, tsunami anons sistemleri gibi önlemleri almalıdır. Ege’de meydana gelen bu depremlerden tedirgin olunmaması gerekir. Ancak ülkemiz bir deprem ülkesi olduğu için evlerde, okullarda, organize sanayi bölgelerinde, işyerlerinde, kamu kuruluşlarında, ilçe ve tüm il belediyelerinde okullarda bile afet ve acil durum planı yapılarak eğitim almalı ve bu eğitimleri sık sık düzgün ve ciddi tatbikatlarla pekiştirmeliyiz.’’

Prof. Dr. Barış, Bu tür depremlerin Marmara Bölgesi’ne bir etkisi olmayacağını, burada bir deprem olursa fayın belli bölgelerine stres aktarılacağını, bu bölgelerin de yine Yunanistan’ın karasularında olan bölgeler olacağını söyledi.